Reklam
Tarih : 2025-11-11 16:48:37

Cumhurbaşkanı Erdoğan: Enkaza ulaşma çalışmalarıyla ilgili çalışmalarımız devam ediyor

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın konuşmasından bazı satır başları şöyle:

"Şehirlerimizin imarına katkı yapan ihyasına destek olan bilim insanalrımızı, sanatçılarımızı mühendislerimizi tebrik ediyorum.

Zirvede sunulacak bildirilerin, buradan çıkacak sonuçların şehirlerimize, ülkemize, milletimize yeni ufuklar kazandıracağına inanıyor, zirvemizin başarılı geçmesini canıgönülden temenni ediyorum.

Varlığın evi olan dil, onu konuşan, onunla dünyayı anlamlandıran medeniyetlerin mekan tasavvurunu da belirler. Türkçede en güçlü anlamı yerleşmek olan "konmak" fiili ve ondan türeyen "konak", "konuk", "konut", "konu komşu" kelimeleri, hatta aynı aileden olan "konuşmak" fiili, milletimizin mekan tasavvuru konusunda nasıl bir zihniyete sahip olduğunu göstermektedir.

Dünya, unutmayın, konulan bir yerdir. Bir yere konduğumuzda sadece oradaki insanlarla değil, oradaki canlı cansız diğer varlıklarla da komşu olur, komşuluk hukuku geliştiririz.

Gençler şunu da ifade etmek isterim, millet olarak insanın gönlünü Beytullah bilen, evle eşdeğer tutan, gönül yapmayı erdem ve fazilet, gönül yıkmayı ise zulüm ve felaket olarak gören bir anlayışın sahipleriyiz. Unutmayın, "Dostun evi gönüllerdir, gönüller yapmaya geldim." diyen Yunus Emre, aslında bizim mekan tasavvurumuzu da hülasa ediyor. İnancımız, medeniyet birikimimiz ve bunu ifade ettiğimiz dilimiz; yapmak, mamur kılmak, inşa ve ibda etmek merkezlidir.

Bunun içindir ki milletimiz tarih boyunca şehir yıkan bir millet olmamış, tam aksine şehir yapan, şehir kuran, fethettiği şehirlere zarar vermek şöyle dursun, onları eskisinden daha mamur hale getiren bir millet olmuştur.

Şu hususa özellikle dikkatlerinizi çekmek istiyorum. Daha Avrupa şehirlerinin yüzde 80'i bile kurulmadan Hacı Bayram Veli, "Çalabım bir şar yaratmış iki cihan arasında, bakıcak didar görünür ol şarın kenarında." şiiriyle bir şehircilik manifestosu ortaya koymuştur. "Nagehan ol şara vardım, ol şarı yapılır gördüm.Ben dahi bile yapıldım, taş-u toprak aresinde." diyen Hünkar Hazretleri, bu emsalsiz şiirinde bizlere medeni olmanın anahtarlarını da takdim etmiştir. Bitmedi, "Hüner bir şar bünyad eylemektir, reaya kalbin abad eylemektir." buyuran Fatih Sultan Mehmet ise şehir kurmayla kalp abat etmeyi eşdeğer tutmuştur. Bütün bunlara baktığımızda şunu çok net görebiliyoruz.

Şehir medeniyetimizde bir arada yaşanan mekan olmanın ötesinde, bizatihi kimlik ve kişilik sahibi bir muhatap olarak kabul edilmektedir. İnsan şehre bir kimlik verdiği kadar, şehir de insana bir kimlik bağışlar. Tarihte ilim, kültür, sanat ve edebiyat erbabının şehirleriyle birlikte anılması, hemşehrilik refleksinden ziyade, şehrin insana kimlik kazandıran işte bu yönünü vurgular.

Bir diğer çarpıcı gerçek şudur; Geleneksel şehir mimarimizde insanın kalbi şehrin kalbiyle, şehrin kalbi insanın kalbiyle birlikte atar, diyorlar. Kentimiz kendimizdir ve kentimizi nasıl gördüğümüz, kendimizi nasıl gördüğümüzün bir nevi aynasıdır. Türk-İslam şehir mimarisinde insanın hakkı gözetilirken, şehirde beraber yaşadığımız küçük canlıların, kuşların, ağaçların, ufkun, gün ışığının hakkı da gözetilmiş, bunlara her zaman riayet edilmiştir.

Türkiye, özellikle de Anadolu, dünyada eşi benzeri görülmeyen bir şehircilik tecrübesine sahiptir. Bin yıldır yurt tuttuğumuz ve ebediyete kadar yurdumuz olacak bu topraklar, dünya şehircilik ve mimari tarihi açısından bir laboratuvar gibidir. Milletçe, Selçuklu, beylikler ve Osmanlı dönemlerinde bir yandan bu mirasın yaşayan yanlarını bütünüyle alarak yeni terkipler oluştururken, diğer yandan da kendi şehircilik anlayışımızı yansıtan yeni şehirler kurarak coğrafyayı biz vatana dönüştürdük.

Ecdat, fethettiği bir beldeyi öncelikle şehir mimarisi açısından ele almış, abat etmiş ve mamur kılmıştır. Batıya ilerleyişimiz, şairin dediği gibi, ardında çil çil kubbeler serperek, bir fetih hareketiyle birlikte bir imar ve inşa hareketi olarak gerçekleşmiştir.

Haçlı işgalinde taş üstünde taş bırakılmayan İstanbul'un yaraları fetihten sonra süratle sarıldığı gibi, dünya mimari mirasına Yahya Kemal'in Türk İstanbul olarak adlandırdığı yeni bir İstanbul hediye edilmiştir. Bakın şurası da fevkalade önemlidir. Ecdat, medeniyet havzası özelliğine sahip, daha öncesinde bir şekilde hanlık merkezi olan başkent karakterli şehirlere şehzade göndermiş, ülke yönetme stajının bir şehri yönetmekten, ülke mamur etme stajının bir şehri mamur etmekten geçtiğini uygulamalı olarak göstermiştir.

Nasıl Asya içlerinde kurduğumuz şehirler yerden bitmemişse, nasıl Ahlat birdenbire ortaya çıkmamışsa, dünya mimarlık tarihine armağan ettiğimiz Mimar Sinan da Hüda-yi nabit değildir. Kökleri tarihimiz kadar eskisi olan kolektif bir şuurun, bir zihniyetin eseri olarak ortaya çıkmıştır.

Biliyorsunuz, Yahya Kemal, şiir kitabına Kendi Gök Kubbemiz adını kendisi veriyor. Bir gün Niyazi Sami Banarlı, büyük şaire, 'Efendim' diyor, 'kitabınızın ismi bana Oğuzhan destanını hatırlattı.' 'Neymiş o hatırlatan kısım?' diyor Yahya Kemal. 'Devletimiz o kadar büyüsün ve gelişsin ki gök kubbe otağımızın kubbesi olsun.' 'Ah canım' diyor Yahya Kemal, 'demek ki Oğuzhan zamanındaki milli üsluba varmışız.' Evet, biz işte buyuz. Bizim köklerimiz işte budur.

Gökyüzünü otağının çatısı olarak gören, kubbe mimarisini insanlığa hediye eden, ev yaparken sırtını dağa, yüzünü bağa ver atasözüyle sağlamlığı, ufuk açıklığını, tarım alanlarının korunmasını öğütleyen milletimizin şehircilikte karşılaştığı açmazları iyi değerlendirmek, mimarimizi yeniden milli üslupla buluşturmak zorundayız.

Fakat doğrusunu söylemek gerekirse, dünya kültür tarihinde şiir, musiki ve mutfakla birlikte ilk sıralarda yer aldığımız sanatların biri de mimari ve şehircilik iken maalesef bu mirastan bugün yeterince istifade edemiyoruz.

İşte bu zengin mirasın ve müktesebatın rehberliğinde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığımızdan itibaren şehirlerimizi sadece inşa değil, daha önemlisi ihya etmek için canla başla çalıştık. Çöp dağlarının cephanelik gibi patladığı bir şehri görev süremiz boyunca tüm Türkiye'de örnek gösterilen bir konuma getirdik. 4,5 yıl gibi kısa sürede musluklardan temiz su akmaya başladı.

Kokudan yanına yaklaşılmayan İstanbul Boğazı'nın incisi Haliç temizlendi. Çöp dağları kaldırıldı. İstanbul yeniden rahat bir nefes aldı. İnsanı merkeze alan, hizmet ve eser odaklı yerel yönetim vizyonuyla İstanbul'da yaktığımız bu meşaleyi son 23 senede tüm Türkiye'ye taşıdık.

Bir defa şunun bilinmesinde fayda görüyorum; Hem İstanbul'da emaneti yüklendiğimizde hem de 2002 Kasım'ında tüm Türkiye için kolları sıvadığımızda karşımızda 10 yılların birikmiş sorunları vardı. Bunların en başında da 1950'lerin başlayıp 1970 ve 1980'lerde zirveye çıkan düzensiz göç, çarpık kentleşme, gecekondulaşma ve hazine arazilerinin işgali gibi kronikleşmiş sorunlar bulunuyordu.

Bunları görmezden gelmek yerine üzerlerine kararlılıkla gittik. Altyapı sorunlarını önemli ölçüde çözdük. Kentsel dönüşüm ve konut seferberliğiyle dirençli kentleşme konusunda tarihi adımlar attık. Karşılaştığımız tüm engellere rağmen 2 milyonun üzerinde bağımsız birimi dönüştürmeyi başardık. TOKİ vasıtasıyla 1 milyon 750 bin konut ürettik. TOKİ projeleri sayesinde insanımız sadece ev sahibi değil, aynı zamanda iş sahibi oldu. Bu projelerde istihdam edildi. Eser ve hizmet siyasetinde vatandaşlarımızın hayat kalitesini yükselttik.

Bunu özellikle şunun için ifade ediyorum; Biz bu adımları atarken kentsel tasarım, kentsel estetik veya kentsel dönüşüm gibi kavramlar kimsenin gündeminde değildi. Zira o yıllarda başta İstanbul ve Ankara olmak üzere Türkiye'nin şehirleri henüz en temel ihtiyaçlarını bile karşılayamıyordu. Yolların çukurlarla dolu olduğu, temiz suyun evlere ulaşmadığı, bugünkü gibi şehirlerin adeta kaderine terk edildiği günlerden bahsediyorum.

Bugün şehirlerimizi geleceğe hazırlayan onlarca reformumuz sayesinde artık çok farklı bir noktadayız. Yeni nesil şehircilik anlayışımızın gerektirdiği altyapı yatırımlarının büyük kısmını tamamlamış bir Türkiye'ye bugün kavuştuk.

Bölünmüş yollarla birbirine bağlanan şehirlerimizde, dağları delen tünellerimizde, kıtaları birleştiren köprülerimizde, dünya ölçeğinde havaalanlarımızda, yüksek standartlarda spor tesislerimizde, dünyada örnek gösterilen şehir hastanelerimizde, 81 ilimize kazandırmakta olduğumuz millet bahçelerimiz ve daha nice eserimizle 23 yıl öncesiyle kıyas dahi edilemeyecek bir yere vardık. Şehircilik vizyonumuzu sürekli ileriye taşıyor, köklerimizden beslenerek özgün ve yenilikçi projeleri hayata geçiriyoruz.

Eşim Emine Erdoğan'ın himayesinde yürütülen sıfır atık projemizle 81 şehrimizde tasarruf kültürünü olabildiğince yaygınlaştırıyoruz. Geçtiğimiz aylarda yürürlüğe giren iklim kanunu ile doğa dostu, çevre dostu yeni bir ekonomik modele geçişin altyapısını kuruyoruz. Bir taraftan 6 Şubat depremlerinde yıkılan şehirlerimizi ayağa tekrar kaldırırken, diğer taraftan da vatandaşlarımızın acil ihtiyaçlarını giderecek projeleri devreye alıyoruz.

81 ilimizde inşa edeceğimiz 500 bin sosyal konut projemizin başvuruları dün itibarıyla başladı. Vatandaşlarımız projemize gerçekten büyük ilgi gösteriyor. Milletimizin ev sahibi olma hayalini gerçeğe dönüştürüyoruz. Yine ilk kez İstanbul'da hayata geçireceğimiz kiralık konut uygulamalarımızla enflasyonu körükleyen kira fiyatlarını dengelemeyi arzu ediyoruz.

Hayatın akışı içinde biz de kendimizi ve şehircilik anlayışımızı yeniliyor, geliştiriyor, güncelliyoruz. Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de meydan kente göç hız kesmeden devam ediyor. Önümüzdeki dönemde şehirlerimizin daha da kalabalıklaşacağını tahmin etmek hiç de zor değildir. Dolayısıyla sorumluluk sahipleri olarak ne yapacaksak bu projeksiyonlar ışığında yapmak ve planlamak mecburiyetindeyiz.

Ülkemizin iki boyutlu imar planı anlayışını yavaş yavaş geride bırakıp Türkiye yüzyılının şehirlerine hayat verecek üç boyutlu kentsel tasarım yaklaşımına geçmeye hazır olduğu görülüyor. Şehircilik zirvesi boyunca diğer başlıklar yanında bu konunun da enine boyuna tartışılmasında fayda olduğuna inanıyorum. Şu gerçeği sizler de gayet iyi biliyorsunuz. Bir şehrin sınırlarını büyütmek, parselleri çoğaltmak, yapı izinleri vermek kolaydır. Ama sağlıklı şehirleşme vizyon ister, emek ister, güçlü bir irade ister.

Sadece bina dikmekle bir kenti güzelleştiremeyiz, dönüştüremeyiz, içinde yaşayanlara huzuru getiremeyiz. O binaya nefes olacak yolu, parkı, meydanı yapmak, sosyal donatıları inşa etmek yani o şehri yaşatacak hayat damarlarını açmak gerekir. Bugün muhalefetin yönettiği birçok şehrimizde en temel sorun budur. İhmal, duyarsızlık ve vizyonsuzluk şehirlerimizin kaderi olmuş durumda. Yöneticisi olduğu belediyeyi arpalık olarak gören zihniyet, şehirlerimizin göz göre göre çürümesine, çökmesine, çoraklaşmasına seyirci kalıyor. Ne kadar çok yol yaparsak trafik o kadar sıkışır diyerek trafik sorununu çözeceğini zannedenlerin elinde metropollerimiz 6-7 yıldır kelimenin tam manasıyla yeni bir fetret devri yaşıyor. Rüşvet, irtikap, iltimas, usulsüzlük, yolsuzluk iddialarının ardı arkası hiç kesilmiyor.

Biz imar mantığından tasarım disiplinine geçmekten bahsederken ana muhalefet partisi mevcut kazanımları bile koruyamıyor. Bizim 30 sene önce tarihe gömdüğümüz sabıkalı belediyecilik anlayışı ne yazık ki yeniden hortladı. Toplanmayan çöpler, bozuk yollar, akmayan sular, elinde bidonla su bekleyen insanlar, muhalefet belediyelerinin tekrar rutini haline geldi. Eski Türkiye güzellemesi yapa yapa yönettikleri şehirleri 90'ların karanlık ve buhran dolu günlerine yeniden çevirdiler.

Gençler, atalarımız ne demiş? 'At binenin, kılıç kuşananın'. Biz bunlara aldırmayacak, bunların beceriksizliğinden medet ummayacak, milletin emanetine gözümüz gibi bakmaya devam edeceğiz. Şehirlerimizi bu iş bilmezlerin, bu tembellerin insafına terk etmeyeceğiz. Sorun çıkaran değil, çözüm üreten; yara açan değil, yara saran bir şehircilik anlayışıyla çalışmayı gece gündüz sürdüreceğiz.

Rabbim yar ve yardımcımız olsun diyorum. Bu düşüncelerle zirvemizin ülkemiz, şehirlerimiz ve milletimiz için hayırlara vesile olmasını diliyorum. Programımızı teşrif eden tüm misafirlerimize tekrar teşekkür ediyorum. Emeği geçen kardeşlerimizi canıgönülden tebrik ediyorum.

Bugün Azerbaycan'dan ülkemize gelmekte olan C-130 tipi askeri uçağımızın Gürcistan-Azerbaycan sınırında düştüğü bilgisini derin bir üzüntüyle öğrendik. Enkaza ulaşma çalışmalarıyla ilgili ülke makamlarıyla koordineli biçimde çalışmalarımız devam ediyor. İnşallah bu kazadan en az bir badireyle çıkarız. Rabbim şehitlerimize rahmet eylesin. Dualarımızla inşallah onların yanında olacağız."

  Hibya Haber Ajansı

© Copyright 2025 enezhaberler.com.tr Tüm Hakları Saklıdır.
Web sitemiz Hibya Haber Ajansı Abonesidir.